ABD ve genel olarak Kuzey Amerika’daki kişilerle olan sözleşmesel ilişkilerde bir fikrî mülkiyetin geçirilmesi söz konusuysa, “work made for hire” kavramı sıkça karşımıza çıkar. Peki bu kavram, Türkiye’de geçerli olan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK”) düzenlenen sistem ile paralel midir?
Birlikte bakalım:
Work Made for Hire Kavramı
“Work made for hire” (sipariş üzerine yapılan iş) terimi, eser üzerindeki hakların, eseri fiilen yaratan kişiden ziyade üçüncü bir kişiye — genellikle bir işverene ya da siparişi veren tarafa — ait olduğu durumları ifade eder. Bu kapsamda, eseri meydana getiren kişi yerine işveren, eser sahibi sayılır.
Bir eserin “work made for hire” olarak kabul edilmesi hâlinde, telif hukuku uyarınca eserle ilgili tüm haklar işverene aittir. Örnek olarak bir sanatçının bir şirket logosunu tasarlamak üzere görevlendirilmesi gösterilebilir. Bu durumda sözleşmenin tamamlanmasının ardından şirket, logoya ilişkin telif haklarının sahibi olur.
Community for Creative Non-Violence v. Reid (1989) kararında ABD Yüksek Mahkemesi, bir eserin “work for hire” olarak kabul edilebilmesi için
- özel olarak sipariş edilmesi veya
- kişinin eseri meydana getirmekle görevlendirilmesi
gerektiğini belirtmiştir.
Marvel Characters, Inc. v. Kirby kararında ise, bir eserin “work for hire” olup olmadığının belirlenmesi için “instance and expense” (sebep olma ve masraflarını karşılama) kriterleri baz alınmıştır.
Buna göre, bir eser, eğer siparişi veren tarafın yönlendirmesiyle ortaya çıkmış, giderler bu tarafça karşılanmış ve aynı taraf eserin yaratılmasına sebep olmuş ve yaratım sürecinin nasıl yürütüleceği konusunda yönlendirme ve denetim hakkına sahipse eser “work for hire” olarak kabul edilir.
“Instance” (sebep olma) kriteri bakımından, siparişi veren tarafın yaratım sürecine ne ölçüde yön verdiği dikkate alınır. Hatta kimi durumlarda, sadece yönlendirme yetkisinin mevcut olması halinde — fiilen kullanılmasa bile — bu koşulun sağlandığı kabul edilebilir.
“Expense” (masrafı karşılama) kriteri için ise mahkemeler, ödemelerin niteliğine odaklanır. Örneğin, peşin ve garanti edilmiş bir ödeme yapılmış olması, eserin “work for hire” olduğunu gösterirken; eser sahibine telif (royalty) gibi bir gelir payı sunulması, bu ilişkide “work for hire” olmadığı yönünde yorumlanabilir.
Her iki kriter de mevcutsa eserin “work for hire” olduğu varsayılır ve bu varsayım ancak açıkça aksi yönde bir sözleşmeyle çürütülebilir.
Türkiye’de Eser Sahipliği
Eser sahipliği:
Türkiye’de bir eserin ilk sahibi, onu yaratandır — kim sipariş etmiş olursa olsun. İşveren, otomatik olarak eser sahibi olmaz. Sipariş eden kişi yalnızca sözleşmeyle mali hakları devralabilir.
FSEK’e göre eser sahibi, eseri meydana getiren gerçek kişidir ve bu sıfat, işverenin talimatıyla ya da sipariş üzerine eser üretilmiş olsa dahi doğrudan başkasına geçmez. Bu nedenle, “work made for hire” ifadesiyle amaçlanan doğrudan mülkiyet intikali — yani eserin baştan itibaren işverene ait olduğu varsayımı — Türk hukuk sisteminde geçerli değildir.
FSEK’e göre bir çalışan tarafından, iş ilişkisi kapsamında meydana getirilen eserlerde, eser sahibi yine eseri meydana getiren kişidir; ancak işin niteliği ve iş sözleşmesinin amacı göz önünde bulundurularak, çalışan tarafından yaratılan eser üzerinde işverene belirli mali hakları kullanma yetkisi tanınabilir. Fakat bu durumda da eser üzerindeki mali haklar, ABD sisteminde olduğu gibi otomatik olarak işverene geçmez; ancak işverenin söz konusu eseri kullanma, çoğaltma, yayımlama gibi fiillerde bulunabilmesi işin doğası gereği kabul edilebilir.
Mali Hakların Kullanımı:
FSEK kapsamında bir işverenin, çalışan tarafından yaratılan bir eser üzerindeki mali hakları kullanabilmesi için ise üç temel koşulun bir arada gerçekleşmesi gerekir.
- Eserin çalışanın iş sözleşmesi kapsamında ve işini ifa ederken, yani “iş görürken” yaratılmış olması gerekir.
- Taraflar arasında eserin mali haklarının çalışanda kalacağını veya işverenin bu hakları sınırlı şekilde kullanabileceğini düzenleyen bir sözleşmesel düzenleme bulunmamalıdır.
- İşin mahiyetinden aksinin anlaşılmaması gerekir; yani yapılan işin niteliği gereği çalışanın mali hakları kendisinde kalabilir.
Yukarıda anılan koşullar mevcutsa işveren esere ilişkin mali hakları kanunen kullanabilir. Manevi haklar ise her durumda çalışanda kalmaya devam eder.
İki Sistemin Karşılaştırılması
İki sistemin mantığını karşılaştırdığımızda şunu görürüz:
- Türk hukuku, FSEK ile Kıta Avrupası telif hakkı sistemini benimsemiştir. Bu sistemin temelinde “yaratıcılık = sahiplik” anlayışı yatar. Yani eseri kim meydana getirmişse, onunla arasında kişisel, manevi ve yaratıcı bir bağ kurulur ve bu bağ devredilemez. Bireyin yaratıcı emeği ve özgünlüğü, ekonomik sonuçlardan daha öncelikli konumlandırılmıştır.
- Amerikan (ya da Anglo-Amerikan) sistemi ise telif hukukunu daha ticari ve işlevsel bir perspektiften ele alır. Burada esas olan finansmandır; yani “eseri kimin adına, kimin yönlendirmesiyle ve kimin masrafıyla yaratıldıysa, eser ona aittir” anlayışı hâkimdir. Dolayısıyla yaratıcı emekten ziyade sözleşme özgürlüğü ve yatırım riskinin korunması önceliklidir. Sonuç olarak, “work made for hire” modeli Amerikan hukuk sisteminde yerleşik olsa da Türk hukukuna doğrudan adapte edilmesi mümkün gözükmemektedir.
Kaynakça: